- Bakmak ve Görmek Üzerine
- Bakarız Kelimesine Bir Bakalım.. :)
- Biz Türkler
- Makyaj Güzelleştirir mi, Yoksa Güzelliği mi Gizler ?
- Komşusu Açken Tok Yatan Bizden Değildir !!
- Lunaparktaki Çocuk..
- Senden Değil, Benden Korkuyorum..
- ..
29 Aralık 2009 Salı
26 Ekim 2009 Pazartesi
İnsan İlişkilerinde Denge
Yıllardan bir yıl, bir ormanda kış çok sert geçmiş.. Ormanda yaşayan hayvanların çoğu soğuktan ölmüşler.. Bu soğuktan en çok etkilenen hayvanlardan biri de kirpilermiş.. Onların kendilerini koruyacak bir kürkleri olmadığı için, donarak ölüyorlarmış.. Bir gün kirpiler buna bir çare bulmak için toplanmışlar.. Düşünmüşler, taşınmışlar ve birbirlerine yakın dururlarsa hem birbirlerinin vücut ısılarından faydalanacakları, hem de hava sirkülasyonunu kesecekleri için üşümeyeceklerine karar vermişler.. O geceyi hepsi birbirlerine çok yakın durarak geçirmişler.. Ama bu defa da iğneleri birbirlerine battığı için yaralanıp ölenler olmuş.. Ertesi gün tekrar uzaklaşmışlar.. Bu defa da yine donanlar olmuş.. Böyle her gün deneyerek, sonunda birbirlerine zarar vermeyecek kadar yakın, birbirlerinin vücut ısısından yararlanacak kadar uzak durmayı öğrenmişler.. Yani en az zarar, en fazla faydayı sağlayabilecekleri ideal mesafeyi bulmuşlar..
Hayatta da her şey bir denge üzerine kurulmuştur.. Denge, yaşam demektir.. Denge bozulunca yaşam alt üst olur.. Eşitlik, denge demek değildir.. Hak etmeyene eşit davranmak, adaletsizlik demektir.. Adalet; hak edene hak ettiği kadarını vermektir.. En az zarar, en fazla faydayı sağlayan her durumda denge sağlanır..
İşte ilişkilerde de birbirimize ve ilişkiye en az zararın verileceği ve en fazla faydanın sağlanacağı bir mesafe belirlemek kısaca dengeyi oluşturmaktır.. Bazen ilişkilerde, bir şeyler iyi ve güzel gidiyorsa, bunları arttırdığımız zaman daha da iyi olacağını sanırız.. Oysa dengeliyken iyi ve güzel olan bir şeyi arttırmamız dengeyi bozmamız anlamına gelir.. Karşımızdakine ne kadar çok hediye alırsak, bizi o kadar fazla sever sanırız.. Ne kadar çok sevdiğimizi söylersek, onun için ne kadar fazla şey yaparsak o da bizi daha fazla sever sanırız..
Oysa ilişkiler tıpkı bir terazinin iki kefesi gibidir.. Bir taraf aşırılığa gittikçe diğer taraf uzaklaşır.. İlişkilerde yüzde yüz eşitlik yoktur.. Biz bir insana o hak etmeden verdikçe, onu nankörleştiririz.. Aşırılığa gittikçe, karşımızdakini kendimizden uzaklaştırırız.. Kendimize de, ona da, ilişkiye de zarar vermeye başlarız..
Her şeyin ama her şeyin aşırı varlığı veya eksikliği zarardır.. Bir çiçeğe hiç su vermemek de, çok fazla su vermek de onu öldürür.. İlişkimizde de aşırıya kaçtıkça, onu öldürürüz.. Hiç ilgilenmeyerek de, çok fazla ilgilenip üzerine düşerek de, karşımızdakine ve ilişkimize zarar veririz..
Sürekli onu aramak, sürekli iyilik yapmak, sürekli mesaj çekmek, hediye almak, üzerine düşmek onu bize yakınlaştıracağına tam tersi uzaklaştırır.. Bir süre sonra, ona bağımlı, onsuz mutlu olamaz hale geliriz.. Ancak, aynı terazinin kefesi gibi, biz aşırıya kaçtıkça, ağırlaştıkça, o bizden çoktan uzaklaşmıştır bile.. Karşımızdakine de seviyorum deme fırsatını tanıdığımızda, bizi mutlu etmek için bir şeyler yapmasına izin verdiğimizde, teraziyi dengede tutmayı başarırız..
Çoğunlukla boşanma aşamasındaki çiftler, ilişkilerinde dengeyi kaybetmişlerdir.. Bir taraf aşırı düşkünleşmiş, diğeri de uzaklaşmıştır.. Denge boyutundaki sevgi, düşkün olanda hırs, tutku, sahip olma isteğine dönüşürken, karşı tarafta da umursamazlık, hatta acımasızlık olmaya başlamıştır..
İlişkimizde dengeyi bozduğumuz zaman, tıpkı tüm evrenin denge üzerine yaşamanı sürdürmesi ve bozulduğu an yaşamın yok olacağı gibi, ilişkimiz de yok olmaya mahkumdur..
Nice dengeli dostluklara, arkadaşlıklara, aşklara.. :)
Hayatta da her şey bir denge üzerine kurulmuştur.. Denge, yaşam demektir.. Denge bozulunca yaşam alt üst olur.. Eşitlik, denge demek değildir.. Hak etmeyene eşit davranmak, adaletsizlik demektir.. Adalet; hak edene hak ettiği kadarını vermektir.. En az zarar, en fazla faydayı sağlayan her durumda denge sağlanır..
İşte ilişkilerde de birbirimize ve ilişkiye en az zararın verileceği ve en fazla faydanın sağlanacağı bir mesafe belirlemek kısaca dengeyi oluşturmaktır.. Bazen ilişkilerde, bir şeyler iyi ve güzel gidiyorsa, bunları arttırdığımız zaman daha da iyi olacağını sanırız.. Oysa dengeliyken iyi ve güzel olan bir şeyi arttırmamız dengeyi bozmamız anlamına gelir.. Karşımızdakine ne kadar çok hediye alırsak, bizi o kadar fazla sever sanırız.. Ne kadar çok sevdiğimizi söylersek, onun için ne kadar fazla şey yaparsak o da bizi daha fazla sever sanırız..
Oysa ilişkiler tıpkı bir terazinin iki kefesi gibidir.. Bir taraf aşırılığa gittikçe diğer taraf uzaklaşır.. İlişkilerde yüzde yüz eşitlik yoktur.. Biz bir insana o hak etmeden verdikçe, onu nankörleştiririz.. Aşırılığa gittikçe, karşımızdakini kendimizden uzaklaştırırız.. Kendimize de, ona da, ilişkiye de zarar vermeye başlarız..
Her şeyin ama her şeyin aşırı varlığı veya eksikliği zarardır.. Bir çiçeğe hiç su vermemek de, çok fazla su vermek de onu öldürür.. İlişkimizde de aşırıya kaçtıkça, onu öldürürüz.. Hiç ilgilenmeyerek de, çok fazla ilgilenip üzerine düşerek de, karşımızdakine ve ilişkimize zarar veririz..
Sürekli onu aramak, sürekli iyilik yapmak, sürekli mesaj çekmek, hediye almak, üzerine düşmek onu bize yakınlaştıracağına tam tersi uzaklaştırır.. Bir süre sonra, ona bağımlı, onsuz mutlu olamaz hale geliriz.. Ancak, aynı terazinin kefesi gibi, biz aşırıya kaçtıkça, ağırlaştıkça, o bizden çoktan uzaklaşmıştır bile.. Karşımızdakine de seviyorum deme fırsatını tanıdığımızda, bizi mutlu etmek için bir şeyler yapmasına izin verdiğimizde, teraziyi dengede tutmayı başarırız..
Çoğunlukla boşanma aşamasındaki çiftler, ilişkilerinde dengeyi kaybetmişlerdir.. Bir taraf aşırı düşkünleşmiş, diğeri de uzaklaşmıştır.. Denge boyutundaki sevgi, düşkün olanda hırs, tutku, sahip olma isteğine dönüşürken, karşı tarafta da umursamazlık, hatta acımasızlık olmaya başlamıştır..
İlişkimizde dengeyi bozduğumuz zaman, tıpkı tüm evrenin denge üzerine yaşamanı sürdürmesi ve bozulduğu an yaşamın yok olacağı gibi, ilişkimiz de yok olmaya mahkumdur..
Nice dengeli dostluklara, arkadaşlıklara, aşklara.. :)
25 Ekim 2009 Pazar
10 Ekim 2009 Cumartesi
Kalbimizin Anahtarı
Geçenlerde bir çilingirle sohbet ettim.. Adam epeyce bir ustaydı ve tecrübeliydi.. Bu işe yıllarını vermişti.. Biraz muhabbet ettikten sonra adama sordum;
"Abi sen nasıl oluyor da bütün kapıları açabiliyorsun, bütün anahtarları kopyalayabiliyorsun" dedim.. Cevap olarak; "Hocam kapıların hepsini açamam, anahtarların da hepsini kopyalamam" dedi.. Şaşırdım.. "Ne demek istedin abi" dedim.. Adamın cevabı bir hayli şaşırtıcı ve bir o kadar da güzeldi.."Açamadığım tek kapı gönül kapısıdır.. Her kalbin çilingiri tektir ve sadece olması gereken kişidedir.. Kopyalayamadığım anahtara gelince; kopyalayamadığım anahtar 2 tanedir.. Bunlardan birincisi müzikteki "sol anahtarı", ikincisi ise gönül anahtarıdır, kalbin anahtarıdır" dedi.. Duraksadım.. Düşündüm.. Şaşırdım..
"Hayırlı işler abi" dedim ve oradan uzaklaştım.. Beni fazlasıyla etkilemişti bu olay..
Kim bilir kalplerimizin anahtarları nerede.. Belki yanıbaşımızda, belki çok uzaklarda.. Kalbimizin anahtarını taşıyan kişiyle belki de hiç karşılaşmadık..
İsmi ne, nereli v.b gibi şeyleri belki de hiç bilmiyoruz..
Kalplerimizin anahtarlarının kimde, nerede ve şu anda ne yaptığının aslında hiç de önemi yok bence.. Önemli olan birşey varki o anahtarın sahibiyle bir ömür boyu mutlu olabilmek.. O anahtara gönlümüzün tamamını açtırabilmek.. Anahtar sayesinde açılmış olan gönlümüzle sevebilmek.. O anahtarın yerine hiç bir anahtarın olmayacağını ve o anahtarın ne kadar değerli olduğunu bilebilmek.. O anahtarı kırmamak.. O anahtara bir ömrü verebilmek..
Hayırlı anahtarlarla karşılaşabilmeniz dileklerimle.. :)
"Abi sen nasıl oluyor da bütün kapıları açabiliyorsun, bütün anahtarları kopyalayabiliyorsun" dedim.. Cevap olarak; "Hocam kapıların hepsini açamam, anahtarların da hepsini kopyalamam" dedi.. Şaşırdım.. "Ne demek istedin abi" dedim.. Adamın cevabı bir hayli şaşırtıcı ve bir o kadar da güzeldi.."Açamadığım tek kapı gönül kapısıdır.. Her kalbin çilingiri tektir ve sadece olması gereken kişidedir.. Kopyalayamadığım anahtara gelince; kopyalayamadığım anahtar 2 tanedir.. Bunlardan birincisi müzikteki "sol anahtarı", ikincisi ise gönül anahtarıdır, kalbin anahtarıdır" dedi.. Duraksadım.. Düşündüm.. Şaşırdım..
"Hayırlı işler abi" dedim ve oradan uzaklaştım.. Beni fazlasıyla etkilemişti bu olay..
Kim bilir kalplerimizin anahtarları nerede.. Belki yanıbaşımızda, belki çok uzaklarda.. Kalbimizin anahtarını taşıyan kişiyle belki de hiç karşılaşmadık..
İsmi ne, nereli v.b gibi şeyleri belki de hiç bilmiyoruz..
Kalplerimizin anahtarlarının kimde, nerede ve şu anda ne yaptığının aslında hiç de önemi yok bence.. Önemli olan birşey varki o anahtarın sahibiyle bir ömür boyu mutlu olabilmek.. O anahtara gönlümüzün tamamını açtırabilmek.. Anahtar sayesinde açılmış olan gönlümüzle sevebilmek.. O anahtarın yerine hiç bir anahtarın olmayacağını ve o anahtarın ne kadar değerli olduğunu bilebilmek.. O anahtarı kırmamak.. O anahtara bir ömrü verebilmek..
Hayırlı anahtarlarla karşılaşabilmeniz dileklerimle.. :)
2 Ekim 2009 Cuma
Senin İçin
Açıklama : Aşağıdaki dizeler Bingöl'de görev yapan değerli komutanım Murat SOY'a aittir.. Paylaşımı ve duygu yüklü kelimeleri için kendisine teşekkür ediyorum..
Bir Yürek Esintisiyim,
Yüreğin Çarptıkça Dinmek Nedir Bilmeyen.
Bazen Ağlatan,
Bazende Gülümseten.
Bir Yürek Esintisiyim,
Senin İçin
Yeri Geldiğinde Şiir,
Yeri Geldiğinde Söz Olan.
Kurduğu Her Cümlede,
Sadece Adını Anan.
Bir Yürek Esintisiyim.
Sadece Senin İçin,
Ve Sana Ait Olan.
Bir Yürek Esintisiyim,
Yüreğin Çarptıkça Dinmek Nedir Bilmeyen.
Bazen Ağlatan,
Bazende Gülümseten.
Bir Yürek Esintisiyim,
Senin İçin
Yeri Geldiğinde Şiir,
Yeri Geldiğinde Söz Olan.
Kurduğu Her Cümlede,
Sadece Adını Anan.
Bir Yürek Esintisiyim.
Sadece Senin İçin,
Ve Sana Ait Olan.
24 Eylül 2009 Perşembe
Artık Başkalarının Kahrını Çekeceksin..
Bir gün Hz. Ali mezarlık ziyaretine gitmiş ve ölülere birşeyler söylüyormuş.. Sanki karşısında canlı bir insan varmışcasına cümlelerini kuruyormuş ölülere.. O sırada mezarlıktan geçen ve Hz. Ali'nin bu halini gören bir adam, Hz. Ali'ye sormuş neden ölülere birşeyler söylediğini.. Hz. Ali'nin cevabı güzel olmuş.. "Onlar beni sürekli dinlerler, yaşayan insanlar gibi söylediklerime itiraz etmezler" demiş..
Adam şaşırmış ve sonradan düşündüğünde Hz. Ali'ye hak vermiş biraz..
Şimdi, eyyy öğretmen evinin duvarları.. Sana sesleniyorum.. Beni hiç sesini çıkarmadan, hiç itiraz etmeden dinlediğin ve en önemlisi de bu dinlediklerini kimseye anlatmadığın için bir teşekkür borçluyum sana..
Sen olmasan ne yapardım ben.. Sen olmasan kime anlatırdım derdimi.. Sen olmasan nerelere bakıp, dalıp gidecektim..
İyiki varsın..
Seninle birşey daha paylaşmam gerek.. Bunu sana nasıl anlatacağım bilmiyorum.. Hani derler ya "Gerçekler acıdır" diye.. Gerçekler, gerçekten de acıymış.. 2 yıl boyunca birlikte olduk.. Birlikte güldük, birlikte ağladık.. Ama sen de çok iyi biliyorsunki "Her iyi şey bitermiş." Seninle olan birlikteliğimin son günlerini yaşıyorum.. Bu ayrılığa biraz sevindiğinin farkındayım.. Kulakların rahat bir nefes alacak ve sağır olmaktan kurtulacak.. :)
Üzüldüğünü de hissetmiyor değilim.. Akıttığın göz yaşlarını görüyorum.. Ama keşke ben gittikten sonra ağlasaydın.. Perdelerimi yeni yıkatmıştım, göz yaşlarınla kirlettin tekrar.. :)
Şaka yapıyorum üzülme.. Gözyaşlarını akıtma ne olur, üzülüyorum.. Benim her yaptığımı yapacak değilsin.. Ben ağlıyorum diye sen de ağlama ne olur.. Gözünü seveyim..
Şimdi gidiyorum.. Sakın üzülme.. Tekrar ziyarete geleceğim, söz..
Kendine çok ama çoook iyi bak.. Herşey için sonsuz teşekkürler.. Görüşmek üzere..
Adam şaşırmış ve sonradan düşündüğünde Hz. Ali'ye hak vermiş biraz..
Şimdi, eyyy öğretmen evinin duvarları.. Sana sesleniyorum.. Beni hiç sesini çıkarmadan, hiç itiraz etmeden dinlediğin ve en önemlisi de bu dinlediklerini kimseye anlatmadığın için bir teşekkür borçluyum sana..
Sen olmasan ne yapardım ben.. Sen olmasan kime anlatırdım derdimi.. Sen olmasan nerelere bakıp, dalıp gidecektim..
İyiki varsın..
Seninle birşey daha paylaşmam gerek.. Bunu sana nasıl anlatacağım bilmiyorum.. Hani derler ya "Gerçekler acıdır" diye.. Gerçekler, gerçekten de acıymış.. 2 yıl boyunca birlikte olduk.. Birlikte güldük, birlikte ağladık.. Ama sen de çok iyi biliyorsunki "Her iyi şey bitermiş." Seninle olan birlikteliğimin son günlerini yaşıyorum.. Bu ayrılığa biraz sevindiğinin farkındayım.. Kulakların rahat bir nefes alacak ve sağır olmaktan kurtulacak.. :)
Üzüldüğünü de hissetmiyor değilim.. Akıttığın göz yaşlarını görüyorum.. Ama keşke ben gittikten sonra ağlasaydın.. Perdelerimi yeni yıkatmıştım, göz yaşlarınla kirlettin tekrar.. :)
Şaka yapıyorum üzülme.. Gözyaşlarını akıtma ne olur, üzülüyorum.. Benim her yaptığımı yapacak değilsin.. Ben ağlıyorum diye sen de ağlama ne olur.. Gözünü seveyim..
Şimdi gidiyorum.. Sakın üzülme.. Tekrar ziyarete geleceğim, söz..
Kendine çok ama çoook iyi bak.. Herşey için sonsuz teşekkürler.. Görüşmek üzere..
6 Eylül 2009 Pazar
Anneler..
Anneler.. Dünya'nın en yüce varlıkları.. Bizleri 9 ay karınlarında taşıyan, bizim onca sıkıntımızı çeken, gecelerini, gündüzlerini bize veren insanlar.. Çocuğuyla göbek bağı kopsa da, yürek bağı asla kopmayan insanlar.. Çocuğu için yol kenarından yürüyerek, çocuğunun kaldırım tarafından yürümesini sağlayacak kadar fedakar insanlar.. Çocuğu bir okuldan mezun olunca, askere gidince veya askerden dönünce, evlenince v.b. gibi durumlarda göz yaşlarını saklayamayan duygu pınarı varlıklar.. Ve bizler için daha nicelerini yapan insanlar.. Siz, işte bu yüzden Dünya'nın en yüce varlıklarısınız.. İyiki varsınız..
Bu yazıyı yazmaya başlarken hiç bu kadar zorlanacağımı tahmin etmemiştim.. İçimdeki anne sevgisini kelimelerle ifade etmek gerçekten de zormuş.. Sanırım onlarca sayfa yazı yazsam, yine de anneleri tam anlamıyla anlatmış olmam..
Biraz ilginç bir benzetme olacak ama annelerle, kan bağışı yapan insanları karşılaştırmaya çalışacağım.. Kızılay'ın kan alma yerlerinde şöyle bir yazı vardır : "Bir insanın hayatını kurtaran, bütün insanlığın hayatını kurtarmıştır." Bu yazı Kur'an-ı Kerim'in Maide suresinin 32. ayetinde geçmektedir.. Kan vermek en fazla yarım saat süren bir işlemdir ve kan veren kişiye göre de pek bir zorluğu yoktur.. İğneden korkuyorsa işi zor tabi.. :) Eee, siz şimdi yarım saatte güzel bir iş yapmış ve kana ihtiyacı olan bir hastayı hayata bağlamış oluyorsunuz.. Peki annelerimiz bizleri hayata bağlamak için kaç yarım saatini, kaç gecesini harcadılar acaba ??
Peygamber Efendimiz de annelerimizle ilgili güzel bir söz söylemiş.. "Cennet annelerin ayakları altındadır.." Sanırım bir çok anne cenneti fazlasıyla hak ediyor..
Bizlere düşen ise; annelerimizi sadece anneler gününde bir çiçekle veya hediyeyle avutmak değil, her gün cennetteymiş gibi yaşatmak/yaşatmaya çalışmak..
Sizleri seviyoruz annelerimiz.. Sizin gününüz sadece Mayıs'ın ikinci haftası değil.. Sizin gününüz 1 Ocak'tan, 31 Aralık'a kadar olan süre.. Hergün sizin için.. İyiki varsınız.. Teşekkürler size.. Ellerinizden öpüyoruz..
Bu yazıyı yazmaya başlarken hiç bu kadar zorlanacağımı tahmin etmemiştim.. İçimdeki anne sevgisini kelimelerle ifade etmek gerçekten de zormuş.. Sanırım onlarca sayfa yazı yazsam, yine de anneleri tam anlamıyla anlatmış olmam..
Biraz ilginç bir benzetme olacak ama annelerle, kan bağışı yapan insanları karşılaştırmaya çalışacağım.. Kızılay'ın kan alma yerlerinde şöyle bir yazı vardır : "Bir insanın hayatını kurtaran, bütün insanlığın hayatını kurtarmıştır." Bu yazı Kur'an-ı Kerim'in Maide suresinin 32. ayetinde geçmektedir.. Kan vermek en fazla yarım saat süren bir işlemdir ve kan veren kişiye göre de pek bir zorluğu yoktur.. İğneden korkuyorsa işi zor tabi.. :) Eee, siz şimdi yarım saatte güzel bir iş yapmış ve kana ihtiyacı olan bir hastayı hayata bağlamış oluyorsunuz.. Peki annelerimiz bizleri hayata bağlamak için kaç yarım saatini, kaç gecesini harcadılar acaba ??
Peygamber Efendimiz de annelerimizle ilgili güzel bir söz söylemiş.. "Cennet annelerin ayakları altındadır.." Sanırım bir çok anne cenneti fazlasıyla hak ediyor..
Bizlere düşen ise; annelerimizi sadece anneler gününde bir çiçekle veya hediyeyle avutmak değil, her gün cennetteymiş gibi yaşatmak/yaşatmaya çalışmak..
Sizleri seviyoruz annelerimiz.. Sizin gününüz sadece Mayıs'ın ikinci haftası değil.. Sizin gününüz 1 Ocak'tan, 31 Aralık'a kadar olan süre.. Hergün sizin için.. İyiki varsınız.. Teşekkürler size.. Ellerinizden öpüyoruz..
5 Eylül 2009 Cumartesi
Türkçemiz, "Turkche"leşmesin..
Dünyanın en zor dillerinden birine sahibiz.. Güzel Türkçemiz'deki anlam genişliği, her ne kadar biz Türkler tarafından anlatıma derinlik katmak için kullanılsa da, bazen dilimizi zorlaştırdığı da kesin.. Ama herşeye rağmen güzel ve derin anlamları olan bir dile sahibiz..
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu; kurulduğu yıldan beri, dilimize dışarıdan giren kelimelerle boğuşmaktadır.. Bu boğuşma bazen saçma sapan kelimelerin ortaya çıkmasına neden olsa da, ("Otobüs" kelimesi için "Oturaklı Götürgeç" karşılığının teklif edilmesi gibi..) yine de yapılan çalışmaları anlamlı buluyorum.. Bu çalışmaların en fazla benimsenen kelimelerinden biri de, dilimize İngilizce'den giren "computer" kelimesi için, "bilgisayar" karşılığının bulunmasıdır..
İfade ettiğim bu anlamlı çalışmaların tam tersi de olmuyor değil.. Geçen sene yaşadığım bir olayda, bir öğretmen arkadaşımın Türkçe "sunucu" kelimesini kullanmak yerine "server" kelimesini "sörvır" diye ısrarla kullanması dikkatimi çekmişti.. Bazıları nedense İngilizce kelimeler kullanınca, karşılarındakine hava attıklarını ve kendilerinin bilgili olduklarını sanıyorlar !!
"Computer" kelimesinin yerine "bilgisayar" kelimesinin; "sunucu" kelimesinin yerine ise "server" kelimesinin kullanılması birbirinin tam tersi olan durumlar.. Birinci durumu desteklemekle birlikte, ikinci duruma da saygıyla yaklaşıyorum..
Yukarıda anlattığım durumların dışında da tuhaf kullanımlar olmuyor değil.. Örneğin; "mp3" kelimesinin "em, pe, üç" şeklinde okunması gibi.. Bu kelimeyi; ya "me, pe, üç" şeklinde, Türkçe olarak okursunuz, veya "em, pi, tiri" diye okursunuz..
Bu konuyla ilgili aklıma gelen diğer örnekler ise; "laptop" ve "50 cent" kelimeleri.. Bu iki kelimede de "mp3" kelimesinde yapılan okuma hatalarının yapıldığı dikkatimi çekti.. "Laptop" kelimesinin "leptop" diye okunması hatalı olur.. Çünkü kelimenin bir kısmı Türkçe, diğer kısmı ise İngilizce okunmuş olur.. Doğru okuma şekli; "laptop" veya "leptap"tır.. "50 cent" kelimesinde de benzer bir durumun olduğunu görürüz..
Neyse lafı fazla uzatmadan ve kalemimin mürekkebini bitirmeden son noktayı koyayım.. :)
Türkçemiz, "Turkche"leşmesin..
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu; kurulduğu yıldan beri, dilimize dışarıdan giren kelimelerle boğuşmaktadır.. Bu boğuşma bazen saçma sapan kelimelerin ortaya çıkmasına neden olsa da, ("Otobüs" kelimesi için "Oturaklı Götürgeç" karşılığının teklif edilmesi gibi..) yine de yapılan çalışmaları anlamlı buluyorum.. Bu çalışmaların en fazla benimsenen kelimelerinden biri de, dilimize İngilizce'den giren "computer" kelimesi için, "bilgisayar" karşılığının bulunmasıdır..
İfade ettiğim bu anlamlı çalışmaların tam tersi de olmuyor değil.. Geçen sene yaşadığım bir olayda, bir öğretmen arkadaşımın Türkçe "sunucu" kelimesini kullanmak yerine "server" kelimesini "sörvır" diye ısrarla kullanması dikkatimi çekmişti.. Bazıları nedense İngilizce kelimeler kullanınca, karşılarındakine hava attıklarını ve kendilerinin bilgili olduklarını sanıyorlar !!
"Computer" kelimesinin yerine "bilgisayar" kelimesinin; "sunucu" kelimesinin yerine ise "server" kelimesinin kullanılması birbirinin tam tersi olan durumlar.. Birinci durumu desteklemekle birlikte, ikinci duruma da saygıyla yaklaşıyorum..
Yukarıda anlattığım durumların dışında da tuhaf kullanımlar olmuyor değil.. Örneğin; "mp3" kelimesinin "em, pe, üç" şeklinde okunması gibi.. Bu kelimeyi; ya "me, pe, üç" şeklinde, Türkçe olarak okursunuz, veya "em, pi, tiri" diye okursunuz..
Bu konuyla ilgili aklıma gelen diğer örnekler ise; "laptop" ve "50 cent" kelimeleri.. Bu iki kelimede de "mp3" kelimesinde yapılan okuma hatalarının yapıldığı dikkatimi çekti.. "Laptop" kelimesinin "leptop" diye okunması hatalı olur.. Çünkü kelimenin bir kısmı Türkçe, diğer kısmı ise İngilizce okunmuş olur.. Doğru okuma şekli; "laptop" veya "leptap"tır.. "50 cent" kelimesinde de benzer bir durumun olduğunu görürüz..
Neyse lafı fazla uzatmadan ve kalemimin mürekkebini bitirmeden son noktayı koyayım.. :)
Türkçemiz, "Turkche"leşmesin..
4 Eylül 2009 Cuma
Aşklarım
Aşk : Sanırım herkese göre değişen (göreceli) bir kavram. Ama herkesin buluştuğu ortak noktanın, “aşkın insanlar için gerekli, güzel bir duygu” olduğu kanısındayım..
“Aşk” kelimesini, Türk Dil Kurumu “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” olarak tanımlıyor. Demek ki aşk; sadece bizim düşündüğümüz gibi bir erkekle, bir bayan arasındaki duygulardan ibaret değil..
Bence aşk; aşık olunan şeyi görmek için can atmak, onu görünce hatta ismini duyunca dahi heyecanlanmak, ondan uzak olunca onun eksikliğinden rahatsız olmaktır.. Ayrıca aşk; aşık olunan şeyle bir arada bulununca kendini mutlu hissedebilmek, onun varlığından haz duymaktır.. Aslında bu kadar uzatmaya gerek yok.. Tek cümleyle aşkın tarifini yapmak gerekirse: “Aşk; tek cümleyle anlatılamayacak bir duygudur..” :)
24 yıllık yaşantım boyunca 3 kere aşık oldum.. Hayatımın ilk 6 yılını es geçer ve bu yılları çocukluk yılları olarak değerlendirsek, geriye kalan 18 sene için 6 senede bir aşık olduğumu söyleyebilirim..
İlk aşkım; aileme, vatana ve millete olan aşkım oldu. Hani derler ya “İlk aşklar unutulmaz” diye, ben de unutmayacağım ilk aşkımı..
İkinci aşkım ise, bilgisayara ve mesleğime olan aşkım oldu.. Bu aşkımla yaz tatilinde pek fazla ilgilenemedim ama iyi günde de, kötü günde de aşkımızdan bir şeyler eksilmedi.. ASUS’um madden benden uzaklardaydı ama ona beslediğim kalbi duygularım hiç değişmedi.. Seni seviyorum aşkım.. Yaz tatilinde geçirmiş olduğun organ değişimi için geçmiş olsun.. :) Bir daha hastalanma sakın.. Garantin Kasım ayında bitiyor.. :)
Üçüncü ve şimdilik son aşkım ise VW oldu.. Bir görüşte aşık oldum ona.. Her şey araba galerisindeki bakışmalarımızla başladı.. Kalbimi çaldı, götürdü benden.. Umarım, hep iyi günlerimde yanımda olursun beyaz gelinlikli aşkım.. :) Seni de çok seviyorum..
Nice aşklara..
…
“Aşk” kelimesini, Türk Dil Kurumu “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” olarak tanımlıyor. Demek ki aşk; sadece bizim düşündüğümüz gibi bir erkekle, bir bayan arasındaki duygulardan ibaret değil..
Bence aşk; aşık olunan şeyi görmek için can atmak, onu görünce hatta ismini duyunca dahi heyecanlanmak, ondan uzak olunca onun eksikliğinden rahatsız olmaktır.. Ayrıca aşk; aşık olunan şeyle bir arada bulununca kendini mutlu hissedebilmek, onun varlığından haz duymaktır.. Aslında bu kadar uzatmaya gerek yok.. Tek cümleyle aşkın tarifini yapmak gerekirse: “Aşk; tek cümleyle anlatılamayacak bir duygudur..” :)
24 yıllık yaşantım boyunca 3 kere aşık oldum.. Hayatımın ilk 6 yılını es geçer ve bu yılları çocukluk yılları olarak değerlendirsek, geriye kalan 18 sene için 6 senede bir aşık olduğumu söyleyebilirim..
İlk aşkım; aileme, vatana ve millete olan aşkım oldu. Hani derler ya “İlk aşklar unutulmaz” diye, ben de unutmayacağım ilk aşkımı..
İkinci aşkım ise, bilgisayara ve mesleğime olan aşkım oldu.. Bu aşkımla yaz tatilinde pek fazla ilgilenemedim ama iyi günde de, kötü günde de aşkımızdan bir şeyler eksilmedi.. ASUS’um madden benden uzaklardaydı ama ona beslediğim kalbi duygularım hiç değişmedi.. Seni seviyorum aşkım.. Yaz tatilinde geçirmiş olduğun organ değişimi için geçmiş olsun.. :) Bir daha hastalanma sakın.. Garantin Kasım ayında bitiyor.. :)
Üçüncü ve şimdilik son aşkım ise VW oldu.. Bir görüşte aşık oldum ona.. Her şey araba galerisindeki bakışmalarımızla başladı.. Kalbimi çaldı, götürdü benden.. Umarım, hep iyi günlerimde yanımda olursun beyaz gelinlikli aşkım.. :) Seni de çok seviyorum..
Nice aşklara..
…
3 Eylül 2009 Perşembe
Açıklama
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba.. Blog sayfamda bir revizyona gittim ve eski yazılarımı temizledim.. Güncel olaylar ve ilham perilerimin getirdiği konularla ilgili yazılar sayesinde parmaklarımla klavyemi yeniden buluşturmuş olacağım.. Ramazan bayramı dönüşü yeni yazılarla görüşebilmek ümidiyle, saygı ve sevgilerimi sunarım..
2 Ocak 2009 Cuma
Tasarladığım ve Yöneticiliğini Yaptığım Siteler
Üniversite yıllarında yapmış olduğum okul sitelerini yazmadan sadece son zamanlarda yaptığım site çalışmalarını sunuyorum.
http://caldiran.gov.tr - Çaldıran Kaymakamlığı
http://caldiran.meb.gov.tr - Çaldıran İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
http://www.caldiranataturkioo.com - Çaldıran Atatürk İlköğretim Okulu
http://www.ercis.adalet.gov.tr/caldiran/caldiran/caldiran.htm - Çaldıran Adliyesi
Bu siteleri tasarlamakla birlikte aynı zamanda yöneticiliğini de üstlenmiş bulunmaktayım..
http://caldiran.gov.tr - Çaldıran Kaymakamlığı
http://caldiran.meb.gov.tr - Çaldıran İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
http://www.caldiranataturkioo.com - Çaldıran Atatürk İlköğretim Okulu
http://www.ercis.adalet.gov.tr/caldiran/caldiran/caldiran.htm - Çaldıran Adliyesi
Bu siteleri tasarlamakla birlikte aynı zamanda yöneticiliğini de üstlenmiş bulunmaktayım..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)