26 Ekim 2009 Pazartesi

İnsan İlişkilerinde Denge

Yıllardan bir yıl, bir ormanda kış çok sert geçmiş.. Ormanda yaşayan hayvanların çoğu soğuktan ölmüşler.. Bu soğuktan en çok etkilenen hayvanlardan biri de kirpilermiş.. Onların kendilerini koruyacak bir kürkleri olmadığı için, donarak ölüyorlarmış.. Bir gün kirpiler buna bir çare bulmak için toplanmışlar.. Düşünmüşler, taşınmışlar ve birbirlerine yakın dururlarsa hem birbirlerinin vücut ısılarından faydalanacakları, hem de hava sirkülasyonunu kesecekleri için üşümeyeceklerine karar vermişler.. O geceyi hepsi birbirlerine çok yakın durarak geçirmişler.. Ama bu defa da iğneleri birbirlerine battığı için yaralanıp ölenler olmuş.. Ertesi gün tekrar uzaklaşmışlar.. Bu defa da yine donanlar olmuş.. Böyle her gün deneyerek, sonunda birbirlerine zarar vermeyecek kadar yakın, birbirlerinin vücut ısısından yararlanacak kadar uzak durmayı öğrenmişler.. Yani en az zarar, en fazla faydayı sağlayabilecekleri ideal mesafeyi bulmuşlar..

Hayatta da her şey bir denge üzerine kurulmuştur.. Denge, yaşam demektir.. Denge bozulunca yaşam alt üst olur.. Eşitlik, denge demek değildir.. Hak etmeyene eşit davranmak, adaletsizlik demektir.. Adalet; hak edene hak ettiği kadarını vermektir.. En az zarar, en fazla faydayı sağlayan her durumda denge sağlanır..

İşte ilişkilerde de birbirimize ve ilişkiye en az zararın verileceği ve en fazla faydanın sağlanacağı bir mesafe belirlemek kısaca dengeyi oluşturmaktır.. Bazen ilişkilerde, bir şeyler iyi ve güzel gidiyorsa, bunları arttırdığımız zaman daha da iyi olacağını sanırız.. Oysa dengeliyken iyi ve güzel olan bir şeyi arttırmamız dengeyi bozmamız anlamına gelir.. Karşımızdakine ne kadar çok hediye alırsak, bizi o kadar fazla sever sanırız.. Ne kadar çok sevdiğimizi söylersek, onun için ne kadar fazla şey yaparsak o da bizi daha fazla sever sanırız..

Oysa ilişkiler tıpkı bir terazinin iki kefesi gibidir.. Bir taraf aşırılığa gittikçe diğer taraf uzaklaşır.. İlişkilerde yüzde yüz eşitlik yoktur.. Biz bir insana o hak etmeden verdikçe, onu nankörleştiririz.. Aşırılığa gittikçe, karşımızdakini kendimizden uzaklaştırırız.. Kendimize de, ona da, ilişkiye de zarar vermeye başlarız..

Her şeyin ama her şeyin aşırı varlığı veya eksikliği zarardır.. Bir çiçeğe hiç su vermemek de, çok fazla su vermek de onu öldürür.. İlişkimizde de aşırıya kaçtıkça, onu öldürürüz.. Hiç ilgilenmeyerek de, çok fazla ilgilenip üzerine düşerek de, karşımızdakine ve ilişkimize zarar veririz..

Sürekli onu aramak, sürekli iyilik yapmak, sürekli mesaj çekmek, hediye almak, üzerine düşmek onu bize yakınlaştıracağına tam tersi uzaklaştırır.. Bir süre sonra, ona bağımlı, onsuz mutlu olamaz hale geliriz.. Ancak, aynı terazinin kefesi gibi, biz aşırıya kaçtıkça, ağırlaştıkça, o bizden çoktan uzaklaşmıştır bile.. Karşımızdakine de seviyorum deme fırsatını tanıdığımızda, bizi mutlu etmek için bir şeyler yapmasına izin verdiğimizde, teraziyi dengede tutmayı başarırız..

Çoğunlukla boşanma aşamasındaki çiftler, ilişkilerinde dengeyi kaybetmişlerdir.. Bir taraf aşırı düşkünleşmiş, diğeri de uzaklaşmıştır.. Denge boyutundaki sevgi, düşkün olanda hırs, tutku, sahip olma isteğine dönüşürken, karşı tarafta da umursamazlık, hatta acımasızlık olmaya başlamıştır..

İlişkimizde dengeyi bozduğumuz zaman, tıpkı tüm evrenin denge üzerine yaşamanı sürdürmesi ve bozulduğu an yaşamın yok olacağı gibi, ilişkimiz de yok olmaya mahkumdur..

Nice dengeli dostluklara, arkadaşlıklara, aşklara.. :)

25 Ekim 2009 Pazar

Kısacık Bir Yazı..

Her insan en az "düşündüğü" kadar "düşünülmek" ister..

10 Ekim 2009 Cumartesi

Kalbimizin Anahtarı

Geçenlerde bir çilingirle sohbet ettim.. Adam epeyce bir ustaydı ve tecrübeliydi.. Bu işe yıllarını vermişti.. Biraz muhabbet ettikten sonra adama sordum;

"Abi sen nasıl oluyor da bütün kapıları açabiliyorsun, bütün anahtarları kopyalayabiliyorsun" dedim.. Cevap olarak; "Hocam kapıların hepsini açamam, anahtarların da hepsini kopyalamam" dedi.. Şaşırdım.. "Ne demek istedin abi" dedim.. Adamın cevabı bir hayli şaşırtıcı ve bir o kadar da güzeldi.."Açamadığım tek kapı gönül kapısıdır.. Her kalbin çilingiri tektir ve sadece olması gereken kişidedir.. Kopyalayamadığım anahtara gelince; kopyalayamadığım anahtar 2 tanedir.. Bunlardan birincisi müzikteki "sol anahtarı", ikincisi ise gönül anahtarıdır, kalbin anahtarıdır" dedi.. Duraksadım.. Düşündüm.. Şaşırdım..

"Hayırlı işler abi" dedim ve oradan uzaklaştım.. Beni fazlasıyla etkilemişti bu olay..

Kim bilir kalplerimizin anahtarları nerede.. Belki yanıbaşımızda, belki çok uzaklarda.. Kalbimizin anahtarını taşıyan kişiyle belki de hiç karşılaşmadık..

İsmi ne, nereli v.b gibi şeyleri belki de hiç bilmiyoruz..


Kalplerimizin anahtarlarının kimde, nerede ve şu anda ne yaptığının aslında hiç de önemi yok bence.. Önemli olan birşey varki o anahtarın sahibiyle bir ömür boyu mutlu olabilmek.. O anahtara gönlümüzün tamamını açtırabilmek.. Anahtar sayesinde açılmış olan gönlümüzle sevebilmek.. O anahtarın yerine hiç bir anahtarın olmayacağını ve o anahtarın ne kadar değerli olduğunu bilebilmek.. O anahtarı kırmamak.. O anahtara bir ömrü verebilmek..

Hayırlı anahtarlarla karşılaşabilmeniz dileklerimle.. :)

2 Ekim 2009 Cuma

Senin İçin

Açıklama : Aşağıdaki dizeler Bingöl'de görev yapan değerli komutanım Murat SOY'a aittir.. Paylaşımı ve duygu yüklü kelimeleri için kendisine teşekkür ediyorum..

Bir Yürek Esintisiyim,
Yüreğin Çarptıkça Dinmek Nedir Bilmeyen.
Bazen Ağlatan,
Bazende Gülümseten.
Bir Yürek Esintisiyim,
Senin İçin
Yeri Geldiğinde Şiir,
Yeri Geldiğinde Söz Olan.
Kurduğu Her Cümlede,
Sadece Adını Anan.
Bir Yürek Esintisiyim.
Sadece Senin İçin,
Ve Sana Ait Olan.