16 Aralık 2010 Perşembe

Farklı Bir Bakış Açısı.. :)

Mevlana der ki : "Gel; ne olursan ol, yine gel.." Ben de diyorum ki : "Gül; ne olursan ol, yine gül.."

9 Aralık 2010 Perşembe

Ya Tüm Organlarınla Seveceksin, Ya da ....

Seviyorsan tüm kalbinle değil, tüm vücudunla seveceksin.. “BAŞTAN” “AYAĞA” olacak sevgin.. O’nu, “BAŞININ” tacı yapacaksın.. “AĞZINDAN” çıkan kelimeler onun yüzünü güldürürken, senin de “YÜZÜNDE” en güzel gülümsemeler oluşacak..

Olur ya bir gün seni üzecek bir şey söylerse, tıkayacaksın “KULAKLARINI”.. “DİLİN” kötü bir laf etmeyecek.. Çok büyük bir yanlış yapmışsa dahi, istemeden, elinde olmadan yapmıştır diye düşünecek “BEYNİN”.. Kızmayacaksın.. Sabredeceksin, sıkacaksın “DİŞLERİNİ”.. Dönmeyeceksin “SIRTINI”..

“CİĞERLERİNE” çektiğin nefese şükredeceksin.. Sen varken aldığım nefes hayatımın en değerli nefesi diyeceksin.. “ELİNDEN” geldiği kadar ve abartmadan yüzünü güldüreceksin.. “ELLERİNLE” onun ellerini tutacaksın.. "Hiç bırakmamak üzere tuttum" diyeceksin..

“OMUZUNU” yastık gibi kullandıracaksın.. Bazen de sen olacaksın o yastığa yatan.. O kadar çok seveceksin ki, O’nunla olmak “GÖĞSÜNÜ” kabartacak.. O güzel yemek kokularını hisseden “BURNUN” tabiri caizse zevkten dört köşe olacak.. “MİDEN” dünyanın en güzel yemekleriyle buluştuğu için dünyanın en şanslı midesi olacak..

Hani bir laf vardır ya; güzele bakmak sevaptır diye, “GÖZLERİN” dünyanın en büyük sevaplarını kazanacak..

Elinle, yüzünle, dilinle; kısacası tüm vücudunla O’nun için yaşayacaksın.. Vücudunla yapabileceğin (olumlu) her şeyi yapacaksın O’na karşı..

Ve üzülerek söylüyorum ki, yapabileceğin her şeyi yapmışsan, tüm organlarınla sevmişsen ve olmamışsa tek bir organına görev vereceksin..

Artık AYAKLARIN devralacak bundan sonrasını.. Başını ve baştan ayağa olan sevgini alıp gideceksin..

Saygı ve sevgilerimle..

3 Aralık 2010 Cuma

Bir Yerlerden Tanıdık Geldi mi ??

Saatim sabaha karşı 05.25'i gösteriyor.. Bu geceyi güzel değerlendirmenin huzuru ve mutluluğu içerisindeyim.. Habertürk'ün internet sitesinde, bu mutluluk ve huzurumun biraz daha artmasına yol açan bir haber okudum.. Haberi noktasına, virgülüne dokunmadan buraya aktarıyorum.. Haberin en sonunda da bir şey soracağım..

Habertürk'ün 2 Kasım 2010 tarihli ve "En üretken yaş: 33" başlıklı haberi şu şekilde :

"Araştırmalara göre bu yaşta performans en üst düzeyde. Araştırmaya göre, bu dönemde, aşırı çalışma, aile kurulması ve sosyal aktiviteler üst üste geliyor. Yine bu dönemdeki kişiler günde 5 saat uyku ile yetiniyor. İnsanlar yine bu yaşta kariyer, sıkı dostluklar, aile kurma, çocuk yapmaya yoğunlaşıyor. 33 yaşındaki kadınların yüzde 90’ı erkeklerden çok daha yoğun olduklarını düşünüyor."

Evet, haber aynen bu şekilde.. Şimdi soruyorum.. "Bu yaş, size bir yerlerden tanıdık geldi mi ??"

Tanıdık gelmediyse söyleyeyim.. Ebu Said Hudri’nin naklettiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor : "Cennet ehlinin cennetteki yaşları 33 olur.. Bundan ne fazla, ne eksik olmaz.. Cehennemliklerinki de öyledir.."

Bir tarafta İngiltere'de yapılan bilimsel bir araştırma, bir tarafta Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in mübarek ifadeleri.. Şaşırtıcı ve düşündürücü değil mi ??

Saygı ve sevgilerimle.. Hayırlı cumalar..

26 Kasım 2010 Cuma

Yaşıyorsan Böyle Yaşayacaksın..

İnsanlara o kadar iyi davranacaksın ki, bu onlara anormal gelecek.. Çıkar için o kadar iyi davranıyorsun sanacaklar.. Aldırmayacaksın.. Verici olacaksın ama verdiklerin bitirmeyecek seni, tam tersine yüceleceksin.. Eve gelen bir misafirin 10 rızıkla gelip, 1'ini yiyip gitmesi ve 9'unun sana kalması gibi olacak hayatın..

İstisnasız herkesi seveceksin.. "Bu bana şunu yapmıştı" demeyeceksin.. Unutacaksın sana yapılan kötülükleri.. Ve öyle bir hayat geçireceksinki öldüğünde, düşmanların bile gözyaşı dökecek ardından..

Ardından bir anıt dikilmeyecek ama yaptıkların, beyinlerde oluşturduğun güzel anılar, yüzlerde oluşturduğun tebessümler olacak en büyük anıtın..

Arkandan "ne iyi insandı, Allah ondan razı olsun.." diyecekler.. Sen ölmüş bedenini güldüremeyeceksin ama ruhun hala gülümsüyor olacak.. Yaşıyorsan böyle yaşayacaksın işte..

Saygı ve sevgilerimle..

18 Mayıs 2010 Salı

Sobe.. !!

Küçüktük.. Saklambaç oynar, ebe olurduk.. Ebe olunca 5'er 5'er mi, yoksa 10'ar 10'ar mı sayalım diye her seferinde sorardık oyunun başında.. Sayma işlemi bitince de "önüm, arkam, sağım, solum sobe" derdik.. Şimdi bakıyorum da önümde de, arkamda da, sağımda da, solumda da şerefsizler türemiş.. Hangi birini sobeleyeceğimi şaşırdım.. Çocuk olmak varmış.. Çocuk kalmak.. Tüm kötü duygulardan uzak yaşamak..

5 Ocak 2010 Salı

Dün, yani 4 Ocak.. :(

Ufak çocuğun küçücük avuçlarını dolduran ekmek kadar yarımdı çocukluğumuz.. Çocuktuk.. Susam sokağındaki kurabiye canavarıydı bildiğimiz tek korkulası obje.. Enflasyonu, trafiği, terörü, bankamızda canice yapılan şerefsizliği öğrenene kadar da bilmiyorduk, canavarların sadece kurabiye yemediğini..

4 Ocak 2010 Pazartesi

Lunaparktaki Çocuk..

Yaz tatilinde en sık yaptığım şeylerdendir, arkadaşlarımla lunaparka gitmek.. Serin Kayseri akşamlarında, arkadaşlarımla sıcacık bir ortamda bulunmak.. Lunaparkta penaltı atmak.. Gondola bir kere binip korkmak ve bir daha binmemek için yemin etmek.. :)

2009 yaz tatilinde yine bir akşam lunaparka gittik.. Biraz gezip, eğlendikten sonra "Balerin" denen ve insanların eteğine oturarak döndüğü bir eğlence alanına geldik.. Herkes sıraya girmiş, balerinin boşalmasını bekliyordu.. Bazıları da binmeyecekti ve bizim gibi öylesine bakıyordu.. Herşey, herkes için çok güzeldi.. Herkes herşeyden uzaklaşmış, dertlerinden, sıkıntılarından kısa bir zaman için de olsa soyutlanmıştı.. Kısacası; herkes halinden memnun ve mutluydu..

Bir an gözüme bir çocuk takıldı.. Balerindekileri dikkatle izliyordu.. Hangi ruh haliyle izlediğini emin olun tam olarak bilemem ama O balerini izlerken ben de onu izliyordum.. Çocuk, balerine ne kadar dikkatli bakıyorduysa, ben de en az onun dikkati kadar O'na bakıyordum.. Lunapark epeyce bir gösterişliydi ve her renkten ışıklar ortamı aydınlatıyordu.. O ışıkları, izlemeye aldığım çocuğun gözlerinde gördüm.. 1-2 dakika sonra çocuğun gözlerinde o ışığı daha net görür hale geldim.. Canlanmıştı ışık.. Çünkü; çocuğun gözyaşları ışığı kuvvetlendirmişti..

Balerine baktım.. Balerindekiler için inme vakti gelmişti.. İnsanlar akın akın dökülüyordu balerinden.. Çocuğun gözyaşları aynı şekilde, damla damla akıyordu.. Duygulandım.. Daha doğrusu, ne kadar duygusuz olduğumu anladım.. Hayata çok kızdım o gece.. Eve gelince ağladım saatlerce..

Annesi, çocuğunu tekerlekli sandalyesini itekleyerek ordan uzaklaştırdı ve kısa zaman içinde bu olayın etkisiyle donakaldığım yerden gittiler.. Onlar, uzaklaşıp gittiler ordan ama bu olayın etkisi içimden hiç gitmedi ve gitmeyecek de.. Bu 5-10 dakikada yaşadıklarım benim için bir dersti.. Hem de büyük bir ders.. Saatlerce anlatılsa anlayamayacağım bir ders..

Sana bir teşekkür borçluyum "Lunaparktaki Tekerlek Sandalyeli Çocuk.." Ben senin gibi bir öğretmen görmedim.. Kısacık sürede dünyaları öğrettin bana.. Bak ağlattın yine beni.. Olsun be öğretmenim.. Öğretmenin vurduğu yerde de, ağlattığı gözde de gül biter..

Senin için dua edeceğim bu gece.. İsmini bile bilmiyorum ama kime dua ettiğimi Allah biliyor.. Hoşça ve sevgiyle yaşarsın inşallah.. Herşey gönlünce olsun..